/Sinema
/kritik
LUCKY YOU(2007)
Sinema dünyasında yapımcı, senarist, oyuncu ve yönetmen olarak kısım kısım kendini gösteren Curtis Hanson bu defa, bir profesyonel poker oyuncusu olan Huck Cheever’in(Eric Bana), yaklaşan poker dünya serisi öncesindeki sıkıntılı dönemini anlatan ve aynı zamanda klişelerle dolu hikayesiyle karşımıza çıkıyor.Tabi ki bu dönemi, “yüreğimize su serpen” bir aşk hikayesini araya sıkıştırmadan anlatmaya onun da gönlü razı olmuyor ve ortaya “Lucky You” çıkıyor.
Zaman-mekan
2003 yılında 839 oyuncunun onar bin dolar vererek katıldığı dünya poker serisi bazı özellikleri ve yenilikleriyle diğerlerinden ayrılıyordu.En önemli yenilik ise oyuncuların ellerindeki kartları görmeyi sağlayan kameraların ilk defa kullanılmasıydı.Bununla beraber internet pokeri çılgınlık seviyesine dönüşmüştü ve en çok dikkate alınması gereken ise, dünya serisi kazananının amatör bir internet oyuncusu olan Chris Moneymaker olmasıydı ki Hanson bunun çok önemli bir unsur olduğunun altını çiziyor.Çünkü bu sonuçtan yola çıkarak herkesin, kazananın kendisi olabileceğini “bir anda” umut edebildiğini söylüyor.
Hayatta takdir edileceğin unsurların, pokerdekiyle(blöf, yalan, acımasızlık vs.) tam olarak birbirinin zıttı olmasından dolayı bu oyunun kendisine çok ilginç geldiğini söyleyen Hanson bu sebeplerden ötürü, hikayenin 2003 yılında geçmesini istediğini belirtiyor.Mekan olarak ise ışıl ışıl, her zaman aynı hızda yaşayan ve büyük miktarda paraların çabucak el değiştirebildiği bir şehir olan Las Vegas’ın seçilmesi ise bizi pek şaşaırtmıyor.
Baba-oğul-sevgili üçlemesi
“Lucky You”, aslında kumar masalarındaki ilişkileri hayattaki ilişkilerle kıyaslamayı amaçlayan ve çok da matah olmayan alt metinleriyle bunu irdelemeye çalışan bir film gibi gözüküyor.Bunun için kumarbazımızın hayatına bir sevgili, Billie(Drew Barrymore) atanıyor ve uzun zamandır görünmeyen babası, L.C. Cheever(Robert Duvall) bir motif olarak tekrar işin içine dahil ediliyor.L.C. Cheever’ın bir de, dünya serisini önceden iki kez kazanmış usta bir pokerci olması ise bu motifi süslemek için kullanılan öğelerden biri olarak göze çarpıyor. Oğluna öğütler veriyor, yaşadıklarını, hangi elle nasıl para kaybettiğini anlatıyor, bazen de kumarda parasını alarak kendini bulmasını sağlıyor.
Bununla beraber filmin başından beri sürekli kazanılıp kaybedilen fişlerle beraber, gidip gelen bir Billie ve bir yüzük gözleniyor.Huck’ın hayatta kaybettiği öğeler zaman olarak genellikle pokerde kazandığı dönemlere denk geliyor, ki zaten babası da Huck’ın, pokerde ve hayatta sahip olduğu tarzların yer değiştirmesi gerektiğini söylüyor ama karakterimiz başlarda bunu pek başaramıyor.Filmin gidişatından ise, sonunda bunu başarıp başaramayacağını anlamanın ne yazık ki pek de zor olmadığı görülüyor zaten.
Örneğine sıkça rastladığımız gibi, “Erkek kızla tanışır.Erkek kızı kaybeder.Erkek kızı elde eder” şeklindeki olay örgüsüne bu filmde de rastlamak mümkün.Sadece bu anlayışı temel alarak yapılan filmlerden, olayın içine kattığı para kazanıp-kaybetme olgusuyla ve her yerden ruh gibi bir anda çıkıp geliveren baba simgesiyle sıyrılmaya çalışsa da, bu konuda pek başarılı olamıyor “Lucky You” .
Gerçeklik pekiştirmesi
“Lucky You”, Sam Farha, Doyle Brunson, John Murpy ve çok sevdiğim Daniel Negreanu gibi dünyanın en iyi poker oyuncularını da ufak rollerde görmemizi mümkün kılıyor.Bununla beraber Hanson’ın, Doyle Brunson’ı diğerlerinden farklı bir şekilde kullanması dikkat çekiyor.Bir baba oğlun bu şekilde üstün iki poker oyuncusu olabilmesinin ve hatta dünya serisinde aynı final masasında oturabilmesinin izleyenlere gerçekçilik bakımından uzak gelmesi ihtimaline karşı Brunson’ın, diğerlerine göre daha fazla lafı ediliyor.Çünkü Doyle Brunson’ın oğlu Todd Brunson’ın da dünyaca ünlü bir poker oyuncusu olduğu biliniyor.
Sonuç olarak “Lucky You”, benzer öğeleriyle Rounders(1998) kadar eli yüzü düzgün bir film olmadığı belli olsa da, pokeri sevenlerin zaman zaman tat alabileceği türden bir film olarak gözüküyor.,
Önsel KÜLÜK / Sinema.com (2007)